Güneşin Zaptı Yakın

Transandantal Dervişler Ocağı'na hoşgeldiniz!
Ekmeğinizi, suyunuzu alın.!
Ve dönmeye başlayın...

Ocağın Temel Kelamı

"Hayat, koordinatları belli olmayan bir alan üzerinde kopartılan patırtıdır; evren ise sara hastalığına tutulmuş geometri..." Cioran

27 Aralık 2010 Pazartesi

Ural-Altay Dilleri


Ural-Altay dil grubu, Ural ile Altay dilleri arasında doğrudan organik bağ bulunmadığı gerekçesiyle, yani bir Proto Ural-Altay dili bulunmadığı veya saptanamadığı için 1960'lardan beri artık kabul görmemekte olan dil ailesi hipotezidir.


Ancak Ural ve Altay dilleri çok net birtakım benzerlikler göstermektedir. Her ikisindeki ortak dil bilgisi özellikleri çok belirgindir ve temel noktalardadır.


Her iki grupta da:
1- Sondan ekleme/türetme (Agglutinasyon)
2- Ünlü uyumu
3- Özne-nesne-fiil (SOV) dizilimi
4- Cinsiyetsizlik(feminen-maskülen ayrımının yokluğu)


görülür.


Velhasıl sıkıntı kelime dağarcığı noktasında başlar. Ural ve Altay dilleri arasında aynı kökten olduklarını belirtecek bir kökensel dağarcık benzerliği sözkonusu değildir. (Hint-Avrupa dilleriyle karşılaştırınız: Farsça - birader, Almanca- bruder ; İngilizce - star, Farsça - sitare)


Gramer benzerliğine rağmen kelime kökleri aynı veya benzer değildir, kişi zamirleri gibi küçük istisnalar haricinde büyük oranda farklılık gösterirler. Belli başlı birtakım benzer kelimeler vardır. Ancak bunlar "loanwords"(kiralık kelimeler) olarak tanımlanmaktadır. Zira Altaik ve Uralik insanların birbirine yakın bölgelerde, benzer yaşam tarzıyla yaşadığı bilinmekle beraber, bunların birtakım bir arada yaşam yahut ticaret ilişkileri içine girdiğine dair kuvvetli bulgular vardır.


Bu kadar gramer benzerliği bir yandan, akla şöyle bir olasılığı getiriyor:


Ural-Altay insanları tarihin bir noktasında belli bir ortak dili konuşurken bir noktada dağılarak ayrılmış ve bu gruplardan biri, başka insan gruplarıyla karşılaşmak suretiyle benzer gramer üzerine farklı ve yeni bir kelime dağarcığı inşa etmiş olabilirler.


Japon ve Kore dillerinin Altaik statüsü halen bir ölçüde tartışmalıdır. Ancak bu iki dil hakkında pek detay bilmediğim için buna girmekten kaçınıyorum.

Türkiye'de Enflasyon


"Hakikaten anlamadığım bir durum var: Kimi insanların iki otomobili olur, birini karısı, diğerini kendisi veya oğlu kullanacaktır. Beş tane yardımcısı da olabilir, pekala. Peki ama, bir adam beş yatı niye alır, beş yat ne işe yarar?!Haydi birisiyle oğlu geziyor diyelim, diğerinde kendisi geziyor; diğerleri ne oluyor, orada burada çürüyor! 

Garip bir tüketim bu. Kendi işleyerek kazanılmamış olan bu paranın yatırıldığı yerler biraz kontrol edilseydi, bu kadar büyük krizlere girilmezdi. Hiçbir şey üretmiyorlar; tüketmiyorlar bile; çürütüyorlar... 

Bence enflasyonun Türkiye'deki en kötü etkisi, usulsüzlükleri ve kanunsuzlukları, suç sayılabilecek ve herkesi etkileyecek her türlü meseleyi olağan hale getirmesi. Türkiye'deki bütün düzeni bozdu enflasyon. "Namus kalmadı" diyebilirsiniz tırnak içinde, nasıl söylersiniz bunu bilmiyorum, ama böyle. 


Bence Türkiye'de parayla oynamanın hiçbir pis tarafı kalmadığı zaman, "Ekmek parası ablacığım" dendiği zaman, köşedeki limon satandan en yukarıdaki bankacıya kadar herkes bu işe daldı ve pislendi, kirlendi hepsi. Onun için, şunu yapmış-bunu yapmamış, o olmuş-bu olmamış, o temiz insandır-bu kirli insandır diye bir şey yok. İçine girince onlar da kirleniyorlar tabii. Bankacılar veya büyük tüccarlar, sanayiciler veya alelade vatandaş...Hepsi düzenbaz oldu, bu hakikaten çok kötü bir şey. 

Bu durum aslında tüketim toplumu dediğimiz toplumun ortaya çıkması; yani herkesin yerini belli etmek için belirli bir frapan tüketime dönmesi, kanaatkarlığın değil de, parasına göre yaşama alışkanlığının olması. Bu, paranın oynaklığıyla ilgili."

Prof. Dr. Mübeccel Kıray