Güneşin Zaptı Yakın

Transandantal Dervişler Ocağı'na hoşgeldiniz!
Ekmeğinizi, suyunuzu alın.!
Ve dönmeye başlayın...

Ocağın Temel Kelamı

"Hayat, koordinatları belli olmayan bir alan üzerinde kopartılan patırtıdır; evren ise sara hastalığına tutulmuş geometri..." Cioran

30 Ağustos 2010 Pazartesi

Çeviri Roman Güldürüsü



"Lagranj, Lökok'a sert bir nazar atfetti. Aşağı Loretanya'nın bu iki muannit serserisi için mutavaat kabul etmez bir vaziyet hasıl olmuştu. Her ikisi de müthiş bir halet-i ruhiyenin esiri olmuşlardı.Lökok,nevmidane konuştu:" ..


Tutunamayanlar'dan...

17 Ağustos 2010 Salı

1935 Nüfus Sayımı

Toplam nüfus: 16.158.108
Kadın: 8.221.248
Erkek: 7.936.770
Okuryazarlık oranı: %19,2
Nüfus yoğunluğu: 21 kişi/km2
Kent Nüfusu: 3.802.642 (%23.53)
Köy Nüfusu: 12.355.376 (%76.47)
En büyük şehir nüfusu(İstanbul): 739.171(%4,6)

Evveliyatla 8 sene öncesine nüfusumuz takriben 2,5 milyon kişi artmıştır, bu da totalde %16 civarı bir artışa tekabül etmektedir. Oransala vurulduğunda %2,1'lik bir nüfus artış oranı sözkonusudur.

1935 Sayımı da tıpkı eskisi gibi halihazır nüfusu tespit etmiştir(yurt dışındakiler vs. dahil değildir yani). Kadınların sayısal üstünlüğü sürmektedir.

1935 sayımında doğum yeri gibi yeni ve önemli bir kriter sayıma eklenmiştir. Ayrıca iktisadi kllara göre nüfusun dağılımında %79'luk tarım, %7,8'lik sanayi, %12,3'lük hizmet sektörü parametreleri tarımsal toplumluğu net olarak ortaya koymuştur.

başkent Ankara'nın nüfusu 74.000'den 123.000'e, doğal olarak çıkmıştır ve bunun açık sebebi başkentte meydana gelmekte olan devlet teşkilatlanmasıdır. Ancak o dönem bile en büyük 3. şehir olan ankara'nın nüfusunun 123.000 olması, şehir nüfusunun düşüklüğü konusunda bize bir fikir verebilir. Geçen sayıma göre kent nüfusu artmakla birlikte, oransal olarak düşmüştür, bunu da köy nüfusunun doğurganlığına vermek mümkündür.

Doğum yeri kriteri, göç hareketliliğinin incelenmesine olanak vermiştir. Bunun yanısıra 207.000 kişinin geçen seçimden beri ülkeye göçtüğü anlaşılmıştır, ki bunların büyük kısmının `balkan göçmenleri`nin (önemli bir kısmı ihtiyari olarak) göçen son partisi ve osmanlı sınırlarının ardıl devletler arası bölünmesiyle ortaya çıkan durumdan dolayı göçenler olduğu söylenebilir(suriye-ırak-sscb sınırları, `Batum` vb. yerlerde kalan nüfus vs.)

Ve gelgelelim göç verilerine:

1935 Sayımında bu kriterin eklenmesiyle şehirde oturup da orada doğmayan nüfus, yani göç de saptanmıştır.

İç anadolu, Karadeniz,Akdeniz, İç ege, Güneydoğu Anadolu bölgelerindeki illerde nüfusun büyük kısmı doğduğu yerde yaşamaktadır. Ancak batı ve doğu anadolu'nun sınır hizasındaki illeri çok önemli ölçüde göç almıştır.

Edirne'de nüfusun %40'ı, Kırklareli'de %48'i, tekirdağ'da %46'sı, İzmir'de %35'i, Bursa'da %26'sı o il sınırlarında doğmamıştır.Bunun sebepleri köyden kente göçün yavaştan başlaması ve tabi ki de türkiye sınırları dışından, on yıllar boyunca(1910'lar-20'ler) balkanlar'ın dört bir köşesinden gelmek zorunda bırakılmış olan balkan göçmenleridir. Istanbul'da da yüzde 40 küsür bir rakam sözkonusudur(Yani kaleiçi muhabbetinizi yemeyeceğiz, haberiniz olsun :)). Enteresan bir veri de ağrı ili bakımından geçerlidir. Ağrı'da da bu rakam %33'tür. Van ve Kars'ta da %20 civarıdır. Bütün bunlar, kanlı savaş döneminin büyük oranda hazırlamış olduğu acı ve zorlu değişikliklerdir..

16 Ağustos 2010 Pazartesi

1927 Nüfus Sayımı

Özet sonuçlar:
Toplam nüfus: 13 milyon 648 bin 270
Kadın nüfus: 7 milyon 84 bin 391(%51,9)
Erkek nüfus: 6 milyon 564 bin 879(%48,1)
Köy nüfusu: 10 milyon 342 bin 391(%75,8)
İl ve ilçe belediye nüfusları: 3 milyon 305 bin 879 (%24,2)
En büyük kent istanbul'un nüfusu: 691 bin(%5,1)

Demografik göstergeler:

Kaba doğum: binde 53
Kaba ölüm: binde 36
Yıllık doğal artış oranı: %1,7
Toplam doğurganlık oranı: 6,6 çocuk
Doğuşta yaşam umudu: 32 yıl(tahmini)

Öncelikle belirtelim, Osmanlı Devleti'nde 14. yüzyıldan beri nüfusa ve iskana ait kayıtlar tutulmakta idi ve 16. yüzyılda en parlak dönemini yaşamıştı(burasını cumhuriyet ansiklopedisi der). Çok geniş Osmanlı arşivlerinde bu belgeler hala durur. Yavaş yavaş günyüzüne çıkıyor.

19. yüzyıldan itibaren, 2. Mahmut dönemi devlette meydana getirilen teşkilatlanma ve merkezileşme amaçlı çabalardan itibaren nüfus meselesi kurumsal nitelik kazanmıştı çok çeşitli amaçlarla istatistiki ve demografik sayımlar yapılıyordu. 1926'da ise Türkiye Cumhuriyeti kapsamında devlet istatistik enstitüsü kuruldu.

1927'deki nüfus sayımı aslında toplumsal değişime yönelik, hem geçmiş için, hem de gelecek için büyük bir ayna. resmi nüfus kayıtlarına göre Türkiye Cumhuriyeti sınırlarının 1914'teki nüfusuyla 1927'deki nüfusu arasında %20'lik eksi yönde bir fark sözkonusudur. Bu nüfus farkının teşhisini şu baplardan koyabiliriz.

1) Erkek nüfusun azlığı ile de bütünleştirilecek bir şekilde, malumunuz, 1. Dünya Savaşı ve kurtuluş savaşı'nda askerlik veya mücadele görevi esnasında savaş, hastalık, yaralanma, hava şartları, direniş, esaret vb. durumlar sonucu meydana gelen yüksek sayıda şehit miktarı. Bu durumdan en mağdur görüneni İç Anadolu gibi duruyor..

2) Savaş dönemindeki zorlu şartların, tarımsal üretim çöküşünün, nüfusun seferber olmasının getirdiği ekstradan kıtlık, hastalık, tıbbi vb. insani zorluklar..Bilhassa bu durum çocuk ölümlerinin sayısını katlamıştır.

3) Ermeni tehciri ve Doğu Anadolu'daki Müslüman nüfusun kıyımı sonucu bilhassa Doğu Anadolu'da düşen nüfus. konu hakkında en kapsamlı araştırmayı yapmış olan Justin McCarthy'nin araştırmalarına göre, Osmanlı vilayet teşkilatlanmasına göre ele alınaraktan, takribi olarak, gerek müslüman, gerekse gayrimüslim bazında Van vilayetinin nüfusu %80, Bitlis vilayetinin %70, diyarbakır vilayetinin %40, Erzurum vilayetinin ise %50 oranında düşmüştür(bunlarda göçlerin de etkisi olduğunu takdir etmek lazım).

4) Müttefik devletlerin ülkeyi işgali sonucu yol verilen ve bilhassa Yunan işgal bölgelerinde meydana gelmiş olan ölümler ve savaş esnasında cephe arkalarında yaşanan Türk-Yunan/Rum kapışmaları sonucu her iki taraftan da meydana gelen ölümler

5) Yunan ordusuyla beraber göçen Rum nüfusun bir kısmının yanısıra Yunanistan ile yapılan nüfus mübadelesi; 900.000 kadar Rum giderken, 400.000 kadar türk gelmiştir, ve haliyle bir nüfus azalışı sözkonusudur.

Bir önemli nokta da 1927 nüfus sayımında doğum yeri kriterinin ele alınmamış olmasıdır. Bu kriter ilk kez 1935 nüfus sayımında ele alınacak ve Anadolu'da o yıllardaki nüfus hareketliliği hakkında şaşırtıcı birtakım sonuçları ortaya koyacaktır.

Bunun yanısıra, bugünden bakarsak, 1927 sayımı, Türkiye'nin o dönemki tarım toplumu kimliğini, bugünlere kadar gelen nüfus patlamasının sebebi olan doğurganlık oranlarının yüksekliğini ve yaşam süresinin(life expectancy) düşüklüğü bakımından çarpıcı sonuçlar ortaya koymaktadır.

Ve son tahlilde, o dönemki Istanbul'un nüfus oranına bakacak olursak(yüzde 5), ve bugünkü en az yüzde 20'lik nüfus oranıyla karşılaştıracak olursak, Türkiye'nin ne kadar sağlıksız bir sanayileşme ve şehirleşme yaşadığını takdir ve tahmin edebiliriz.

Louis Franchet d'Esperey


1.Dünya savaşı yıllarına tekabül eden zorlu zaman zarfında hizmet etmiş bir Fransız generalidir d'esperey..Esasına bakılırsa kabil bir general olduğu söylenebilecektir.

Zira Franchet d'esperey, evvela 5. ordunun 1. kolordusu komutanı olarak charleroi yöresinde sağ kanadı başarıyla korumuş, 5. ordu komutanı Charles Lanrezac'ın marne'a kadar geri çekilmesinden sonra fransız beşinci ordusunun başına getirilmiş ve akabinde birinci dünya savaşı'nın bir bakıma süresini ve kaderini de belirleyen Marne Muharebeleri'nde Marne Nehri'nin kolu olan Petit Morin Nehri bölgesinde Karl von Bülow komutasındaki alman 2.ordusunun sağ kanadına 8 eylül'de sürpriz bir gece saldırısıyla bu ordunun kolunu kanadını kıracak ve maneviyatını tüketecek saldırıyı icra etmiştir.

Bu taarruz Marne'ın kilit noktası olarak addedilir.

Akabinde bir süre görevine devam etmekle birlikte sonrasında terfiler alarak 1918'de Fransız Kuzey(Champagne) Orduları komutanlığına dek yükselmiştir. Bu durumda 4.-5.-6. fransız orduları onun kumandasında idi. Alman bahar hücumları akabininde Aisne taarruzu sonrası alman 1. ve 7. ordusunun kendi ordular grubunu geriye atması üzerine görevinden azledilmiştir. Zira ofansif doktrin yanlısı olan d'esperey, defansif önlemlere yeterince önem vermeyerek Alman kükremesinin aisne'de de başarılı olmasında pay sahibi olmuştur. Yunan, Fransız, İngiliz, Sırp birliklerinden oluşan karma Selanik merkezli Müttefik Balkan Orduları'nın başına getirilmiştir. Bu noktada tükenmekte olan Bulgar savaş eforuna, cephane ve iaşe üstünüğünün de payıyla Vardar Taarruzu ile son darbeyi vurmuştur. bulgaristan ateşkes talebinde bulunurken, akabinde bu ordu Makedonya içlerinden Sırbistan'a doğru yardırmıştır.

Balkan orduları kumandanı sıfatıdır onu Istanbul'a getiren. ve Fransız emperyal kibiriyle, bir kısım Osmanlı Levanten ve Rumlarının tahrikiyle Osmanlı/Türk bayrağını istanbul sokaklarında beyaz atıyla bir fatih edasıyla çiğneten..Bu kibirdir ki, infiale yol açmış, pragmatist İngilizler durumu anca toparlayabilmişlerdir. Neyse velhasıl gel zaman git zaman, tarih nankörlüğünü göstermiş, emperyal Fransa türkiye hakkındaki pozisyonunu değiştirmek durumunda kalmıştır.

Marshal of France, yani Fransa Mareşali unvanına sahiptir. 1856-1942 yılları arası yaşamıştır.

13 Ağustos 2010 Cuma

Afyon Mucizesi

Her hafta sosyal bilim, her hafta tribal tarz yazacak değiliz. Biraz boğaza bakmak lazım. Yemeden yaşayabilen organizma yok malum.

Haşhaş diyarı Afyon'da, yol üstü bir köşede Dinar kazasında tatmış olduğum bir lezzet var. Çok basit formül aslında, ama lezzet ve enerji muazzam.

Formül net, Maranki hocalara falan gerek yok: Yoğurt, bal ve haşhaş..Bol miktarda, malzemeden esirgemeden karıştırıyorsun. Keyfine varıyorsun...Zımba gibi yerinden kalkıyorsun, yorgunluk, kırıklıktan bir zerre kalmıyor..

5 Ağustos 2010 Perşembe

Emperyalist İstisnai Muamele

"Emperyalizmin, sömürgeciliğin tarihinde ağır haksızlıklar, baskılar, sömürüler, hatta zulümler çok görülmüştür, kural budur. Ama emperyalistin, sömürgecinin yerli halka, "Buraları benimdir ve ben sizi burada istemiyorum. Çekin gidin" demesi hayli nadir bir olaydır. Bu istisnai muamele Anadolu Türkleri'ne, sonra da Filistin Arapları'na uygulanmak istenmiştir"

Prof. Cemil Koçak

Sırada, Türk Milliyetçiliği üzerine bir analiz olacak...Güzel olacak, yeterli zamanı ve enerjiyi ayırabilirsem..