Güneşin Zaptı Yakın

Transandantal Dervişler Ocağı'na hoşgeldiniz!
Ekmeğinizi, suyunuzu alın.!
Ve dönmeye başlayın...

Ocağın Temel Kelamı

"Hayat, koordinatları belli olmayan bir alan üzerinde kopartılan patırtıdır; evren ise sara hastalığına tutulmuş geometri..." Cioran
Ne oldu onlara? etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Ne oldu onlara? etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

1 Temmuz 2008 Salı

Ne Oldu Onlara - 4



Birincisini az buçuk hatırlar gibiyiz. Çünkü onu biraz sevmiştik. İkincisininse anca şeytan gördü yüzünü.
Kimler mi bunlar? Evet, biliyorsunuz, biliyoruz...Fatih Terim'in o meşhur basın toplantısında, müthiş İtalyan aksaniyle, Feliipıe ve Fabbiio Piintoo şeklinde cakalı cakalı telaffuz ettiği iki oyuncu. Felipe Jorge Loureiro ve Fabio Pinto. Galatasaray'ın 2002 yılında, çalkantılı mali sıkıntılarla dolu yıllardan sonra gelen aptal transferler dalgasının ilk iki üyesi, fahri başkanları, onur konukları.
Aslında sevmiştik Felipe'yi...Felipe-Arif ikilisi, Felipe'nin asistleri, teknik ve göze hoş gelen bol çalımlı halı saha futbolu. Bir o kadar da bencilliği ve tembelliği vardı ama. Ne koşar ne pres yapardı da, öyle bir adamdı, ne beklentilerle alınmıştı ki sanki? Sol kanattı Brezilya'da, geldi göbeğe monte ettiler. Birşeyler yapmaya çalıştıysa da, medyasıydı, Terim'in kişisel cinslikleriydi, göz göre göre gitti verilen bonservis bedeli de alınamadan. Bir ara sonradan yine parladı aslında, Brezilya milli takımında 2004'te Copa America'yı kazanan kadrodaydı, aktif olarak oynamasa bile. Ülkesinde dahi kırmızı kartlardan, cezalardan başını alamayan asi çocuk şimdi Katar'da Al Sadd takımında bedevilerle şeyhlerle göbek atıyor.
Fabio Pinto ise apayrı bir hikaye. Brezilya U-17 yıldızı, gol kralı, Sven Goran Eriksson'un geleceğin Top 10'i arasında Ronaldinho türevi adamlarla beraber gösterdiği, kimseciklerin keşfedemeyip de Galatasaray'ın keşfettiği(!) beceriksiz adam. En son haber, kendisinin Özbek Ligi'ne transfer olduğu yolunda. Aman diyim kımızı fazla kaçırmasın...Carrusca'nın ön modeli.
Halbuki Terim ne diyordu o meş'um basın toplantısında binbir çalımla: "Felipe'yi Fiorentina'dayken istedik, olmadı, Roma 15 milyon Euro verdi, pasaport problemi yüzünden olmadı vs. vs., Fabio Pinto ise çok başarılı, şöyle böyle yetenekli bir arkadaşımız..."
Bizden de ancak bu kadar "yetenek avcısı" çıkar

6 Nisan 2008 Pazar

Ne Oldu Onlara -3


Bavyera'nın bağrından kopup gelmiş gencecik bir hücumcu idi o...Berkant Göktan !
Yıllarca gazetelerimizin spor sayfalarını süsledi. Bayern Münih'in altyapısında her maç hat-trick yaptığına dair haberler yazılıp çizildi. Türk futbolunun Almanya'dan kopup gelen yeni umudu oldu.
Altyapısında harikalar yarattığı Bayern Münih'te bir türlü A takıma çıkamadı da, en sonunda yolu Türkiye'ye düştü. Ve hala gençti Galatasaray tarafından büyük umutlarla transfer edildiğinde. Galatasaray kadrosunun iskeletinin çöktüğü 2000-2001 sezonunun bitiminde, Berkant gibilerin Galatasaray'ın yeni lokomotifi olacağı düşünülüyordu.
Lokomotif hayali biraz bizim hızlı tren projesi gibi çıktı, ve Berkant bir türlü beklenen yıldız olamadı Galatasaray'daki 3 yılı içinde. Zaman zaman, özellikle Lucescu dönemindeki kadro darlığında şans buldu. Hatta orta sahada denendi.
Ama olmadı. Seneler geçti, Berkant gelişmedi. Ve en son Demirören'in, Beşiktaş'ın "diğer büyüklerin çöplerini toplama hizmeti" görmesini öngören müthiş projesi doğrultusunda Beşiktaş'a getirildi, yine umutlarla. Beşiktaş'ta hiç şans bulamadı.
Ve Türk futbolunun Semih'le beraber diğer bir "genci" olan Berkant Türk futbolundan ve medyadan silindi.
Bir daha haber alınamadı Berkant'tan.
Şu anda ise Bavyera'ya geri dönmüş, Alman 2. Ligi'nde Bayern'in ezeli rakibi 1860 Münih'te, golcü kimliğini bulmuş ve gol de atıyormuş...

5 Nisan 2008 Cumartesi

Ne oldu onlara - 2


Tanıdık geldi mi yüzler? Evet, Karpatlar'ın çekik gözlüsü Adrian Ilie ve boyuna geniş kafalı ve uzun saçlı Iulian Filipescu...Galatasaray'da Romen modasının Rotariu'lu dönemden sonra tekrardan başladığı 90'lı yılların ikinci yarısında gelen ilk Romen futbolcular...

Galatasaray'da fazla durmadılar. 1,5-2 sene ancak durdu her ikisi de, çünkü kaliteli futbolculardı, sonradan getirilen Niculescu ve yeni Romen genç nesli Bratu-Petre-Tamas gibi cacık topçular değillerdi. Ve iyi teklifler geldi. Satıldılar...Galatasaray'da genelde sağ bekte gördüğümüz Filipescu, defansın göbeğinde oynamaya, ve hızlı forvet Ilie, zaman zaman ileride, zaman zaman sağ kanatta kullanılmak üzere İspanya'ya gitti. Ilie, Valencia'ya, Filipescu ise Real Betis'e gitti. Medyamız ara sıra haberdar ediyorlardı bizi ne yapıp ne ettiklerinden.

Her ikisi de milli takımlarına uzun yıllar boyunca hizmet ettiler. Medya peşlerini bir noktadan sonra bıraksa da, Galatasaray taraftarı da onları unutmadı.

Ilie, kadro derinliğinden olsa gerek, Valencia'da süreklilik tutturamadı..Sonra Alaves ve hatta kısa bir Beşiktaş macerası yaşadı. Fakat diz sakatlıkları yakasını bırakmadı ve 30 yaşında futbolu bırakmak zorunda kaldı.

Filipescu ise Betis'te düzenli oynadı.

İkili, daha sonra İsviçre'nin FC-Zürich ekibinde kısa bir süreliğine tekrar buluştular.

Ilie futbolu erken bırakırken, Filipescu ise kariyerini Almanya'da Duisburg'da sürdürüyor.

Romanya'nın Bükreş'ten trenle 2 saat tutan şirin ortaçağ kasabası görünümlü Braşov'da Ilie'nin otellerine ve lokantalarına rastlayabilirsiniz...

4 Nisan 2008 Cuma

Ne oldu onlara ? - 1


Yıllar önce bir hanım kızımız vardı, MTV'lerde, Number One'larda sıkça klip izleyen, Power FM, Radyo 5'ten şaşmayan yurdum genci bilir, Meja!

Hollandalı idi yanlış hatırlamıyorsam...Şirin bir görünüşü vardı. It's all about the money şarkısıyla piyasaya çıkmıştı. It is all about the money, it is all about the dımdımdıdıdımdım diye tekdüze bir tonda giderdi şarkı, ama dinlenmeyecek, bayacak birşey de değildi. Britney'lerin, Christina'ların yeni çıktığı adi Amerikan lolitacılığı döneminde, Avrupa'nın hanımefendi lolitası olarak sevmiştik kendisini.

Sonra Ricky Martin'e Private Emotion'da eşlik ederken duyduk, ancak Sertab Erener de o şarkıda Ricky ile düet yaptığı için Meja düetini pek beğenemedik. Hakkaten Sertab'ın yanında da sönüktü.

Sonra bir daha ne bir ses duydum ne bir seda...

Ne oldu onlara serisi, müzik alanında birinci eserini verdi...