Güneşin Zaptı Yakın

Transandantal Dervişler Ocağı'na hoşgeldiniz!
Ekmeğinizi, suyunuzu alın.!
Ve dönmeye başlayın...

Ocağın Temel Kelamı

"Hayat, koordinatları belli olmayan bir alan üzerinde kopartılan patırtıdır; evren ise sara hastalığına tutulmuş geometri..." Cioran

19 Mart 2014 Çarşamba

Observe Them As Far As Your Intellect Understands Them

The groups of man exist in different classes
With different ranks order came into being
Without ranks whatever exists falls in ruins
The ignoramus cannot take the place of the scholar
Water cannot fulfill the task of fire
Earth cannot do the wind's job
Gold cannot do iron's work
Sugar cannot produce salty food
The foot cannot take care of the hand's issues
The pen cannot take the sword's place
The slave cannot do the lord's work
Kings do not know the state of the flock
Thus is the order of the parts of the world:
Observe them as far as your intellect understands them...

Divan Şairi Nebi (1642-1712)'nin 7 yaşındaki oğlu için şiiri
Nabi (a "Divan" Poet, 1642-1712)'s poet for his 7-year old son

Not: Türkçesi elimde bulunmuyor şiirin. İngilizcesi ile idareten artık..

Alıntı "An Ottoman Mentality: The World of Evliya Çelebi" adlı Robert Dankoff eserindendir. 

25 Nisan 2013 Perşembe

Olay Kaynağı Haline Gelme İsteği / L'envie de devenir source d'événements

"Bir inanç tarafından ele geçirilip onu ötekilere iletmeye çalışmayan insan, selamet saplantısının hayatı soluksuz bıraktığı bir yer olan yeryüzüne yabancı bir olaydır. Etrafınıza bakın: Her tarafta vaaz veren solucanlar; her kurum bir misyonu dile getirir; tapınaklar gibi belediyelerin de mutlakları vardır; yönetimin ise yönetmelikleri - maymunların kullanımına yönelik metafizik...Hepsi de bütün insanların yaşamına çare bulmaya çabalar: Dilenciler ve şifasız hastalar bile buna can atarlar: Dünya kaldırımları ve hastaneler reformcularla dolup taşar. Olay kaynağı haline gelme isteği, her birinin üzerine zihinsel bir karışıklık, ya da kişinin kendi istediği bir lanet gibi etki eder. Toplum - bir kurtarıcılar cehennemi! Diogenes'in elinde lambasıyla aradığı ilgisiz biriydi..."

//////

"Un etre possédé par une croyance et qui ne chercherait pas a la communiquer aux autres, - est un phénomene étranger a la terre, ou l'obsession du salut rend la vie irrespirable. Regardez autour de vous: partout des larves qui prechent; chaque institution traduit une mission; les mairies ont leur absolu comme les temples; l'administration, avec ses réglements, - métaphysique a l'usage des singes...Tous s'efforcent de remédier a la vie de tous: les mendiants, les incurables meme y aspirent: les trottoirs du monde et les hopitaux débordent de réformateurs. L'envie de devenir source d'événements agit sur chacun comme un désordre mental ou comme une malédiction voulue. La société, - un enfer de sauveurs! Ce qu'y cherchait Diogéne avec sa lanterne, c'était un indifférent..."

Cioran

2 Şubat 2013 Cumartesi

Kötülük Sarmalı

İyilik iyiliği genellikle doğurmuyor.

İyilik yapılan iyiliğe illa ki kendisine iyilik yapan kimseye veya bir başka kişiye iyilik yaparak tepki/cevap vermiyor.

Güdüsel, ve dolayısıyla düşünsel olarak almaya yönelimi olan insanın, davranış örgüsü de bu şekilde şekillenmediğinden, "şeyler" bu şekilde yürümüyor.

Ancak kötülüğü doğuran, hep kötülük oluyor. Kötülüğün kaynağı da, sonucu da kendisi.
Kendisine kötülük yapılan, kendisine kötülük yapandan dahi öte, elde ettiği tecrübe ışığında, diğer kişilere kötülükle insan türünün başlangıcında belki de ilk fiillden başlayarak kurulmuş olan döngünün içine giriyor.

Böyle doğdu ve sürüyor kötülük sarmalı.

"En büyük zalimler, kafası kesilmemiş mazlumlar arasından" çıkıyor..


29 Aralık 2012 Cumartesi

Ticari Defterlere İlişkin Tebliğ

Muhasebe ve hukuk dünyasının çetrefilli sularında dolaşanlar çoktan haberdar oldular ve noter kapılarını tekmelemeye başladılar.

19 Aralık 2012 tarihinde 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun ikincil mevzuatının son ürünü olan Ticari Defterlere İlişkin Tebliğ ("Tebliğ" - hoh, memorandum yazıyorsun ya), iki Bakanlık'ın dev işbirliği sonucu T.C. tarihinde bu niteliğe sahip ilk tebliğ olarak yerini aldı.

Tebliğ'de şirketlerin neye açıkça sahip olması gerektiğinin belirtilmesi, geçici maddelerde muğlak kalması muhtemel bazı hususların belirtilmesi güzel olmuş.

Ancak memleket bu ya, illa ki bir yerden patlak çıkacak..Yeterli sayıda yaprakları olan muhasebe ve yönetim kurulu karar defterleri için ne yapılması gerektiği konusunda Tebliğ'in 13. ve 16. maddeleri arasında dev çelişkiler mevcut. 13. maddeden her bir hesap dönemi için yeni birer muhasebe/yönetim kurulu karar defterlerinin açılış onayı yapılmak suretiyle çıkarılması gerektiği gibi bir algı yaratılıyor ve buna istisna olarak pay defterleri ve genel kurul toplantı ve müzakere defterleri konuluyor. Onay yenilemeye ilişkin 16. madde ise muhasebe/yönetim kurulu karar defterlerinin yeterli yaprakları olduğu takdirde onay yenilenerek kullanılabileceği ifade ediliyor.

Haliyle bu durumda uygulama bakımından muğlaklık ortaya çıkıyor. Noterler haliyle yaprakları olan bir defterin varlığında yapılması gerekeni onay yenileme olarak görüyorlar.  SMMM uygulaması da paralel bir görüşü takip ediyormuş gibi gözüküyor. Adamın açılmış deftere açılış onayı yapacak hali yok. E onay yenileme gibi bir kurum mevcutsa, o halde niye her hesap dönemi için ayrı defter çıkarılması gerekiyormuşçasına bir hüküm koyuyorsun 13. maddede? Ancak bu durum anlaşılmazlığı ortadan kaldırmıyor haliyle.

Hırt all stars viva la Gümrük ve Ticaret Bakanlığı!

18 Şubat 2012 Cumartesi

Kayıp



"Önce yüreklerimizdeki Kudüs'ü işgal ettiler.


Biz savaşı önce kendimizde kaybettik.


Kendimiz de kaybettik."


Cahit Zarifoğlu

2 Ekim 2011 Pazar

"Zorba" Olabil(eme)mek

Sustu. Takkesini çıkardı, hırsla başını kaşıdı, yolmak istermiş gibi yine bıyıklarını çekti; bir şey söylemek istiyor ama kendini tutuyordu. Gözucuyla bana baktı, sonra kararını verdi.

"İnsan canavardır" diye bağırdı ve sopasını şiddetle taşlara vurdu. "Büyük canavar! Zatın bunu bilmiyor. Bütün işlerin yolunda gitmiş, ama bir de bana sor. Canavar, diyorum sana. Ona kötülük mü ettin? Senden çekinir ve titrer. İyilik mi yaptın? Gözlerini oyar...Aradaki uzaklığı koru patron!İnsanlara umut verme. Hepimizin eşit olduğumuzu, hepimizin eşit haklara sahip bulunduğumuzu söyleme; çünkü hemen senin hakkını çiğner, elinden ekmeğini kapar, açlıktan gebermeye bırakırlar seni. Ben senin iyiliğini isterim, aradaki uzaklığı koru, patron!"

Boğulmuş bir halde,
"İyi ama hiçbir şeye inanmaz mısın sen?" dedim.

"Hayır hiç bir şeye inanmam.Sana kaç kez söyleyeceğim? Zorba'dan başka hiçbirşey ve hiç kimseye inanmam. Zorba, ötekilerden iyi olduğu için değil; asla! O da canavardır. Zorba'ya inanırım ama. Çünkü yalnız ona sözüm geçer. Yalnız onu bilirim. Bütün ötekiler hayaldir. Ben onun gözleriyle görüyor, kulaklarıyla işitiyor, bağırsaklarıyla sindirim yapıyorum.Bütün ötekiler hayaldir diyorum sana! Ben ölünce hepsi ölür. Bütün Zorba dünyası güme gider..."

Alay ederek,
"Amma bencillik be!" dedim.

"Ne yapayım patron? Bu budur. Bakla yedim, bakla söylerim. Zorba'yım. Zorba'ca konuşurum..."

7 Haziran 2011 Salı

The Most Dangerous Bar to the Liberties / Özgürlüğün Önünde En Büyük Tehlike





"I believe that banking institutions are more dangerous to our liberties than standing armies. If the American people ever allow private banks to control the issue of their currency, first by inflation, then by deflation, the banks and corporations that will grow up around the banks will deprive the people of all property until their children wake-up homeless on the continent their fathers conquered".- Thomas Jefferson, 1802


"Bankacılık kurumlarının özgürlüklerimize karşı düzenli ordulardan daha tehlikeli olduğuna inanıyorum. Eğer Amerikalılar bir zaman özel bankaların kendi paralarının basılmasını kontrol etmesine, önce enflasyon, daha sonra deflasyonla izin verirse; bankaların etrafında büyüyen banka ve şirketler insanları çocukları atalarınca fethedilmiş kıta üzerinde evsiz olarak uyanana kadar tüm mülkiyetten yoksun bırakacaklar." Thomas Jefferson, 1802

4 Haziran 2011 Cumartesi

Homo Consumens





"Homo Consumens(Tüketen İnsan)... Vaktini, ilgisini çekmeyen insanlarla, ilgisini çekmeyen işler yapmak, ilgisini çekmeyen, onu ilgilendirmeyen şeyler üretmekle geçirir; Üretim yapmadığı süre içindeyse tüketmektedir. Sonsuza dek emmek üzere ağzı sürekli açık duran, hiçbir çaba harcamaksızın, hiçbir içsel etkinlikte bulunmaksızın sıkıntı giderici (ve sıkıntı üretici) sanayinin ona zorla kabul ettirdiği şeyleri -sigara, içki, sinema, spor, konferans- yalnızca bütçesinin elverdiği ölçüyle sınırlı olmak üzere yutmaktadır. Ama "sıkıntı giderme sanayisi", yani, yararsız şey satma sanayisi, otomobil sanayisi, sinema, televizyon sanayileri vs., yalnız ve yalnız, sıkıntının bilinçli hale gelmesini önlemede başarılı olabilirler. Hatta, tuzlu bir içecek nasıl susuzluğu arttırırsa, bunlar da aynı şekilde sıkkınlığı arttırırlar. Ama bilinçsiz de olsa, sıkıntı, sıkıntı olarak kalır."


Erich Fromm - Umut Devrimi

22 Mart 2011 Salı

Varoluşun Sertifikası

"Nous faire exempter de la vie parce qu'elle n'est pas notre élément? Personne ne délivre des certificats d'inexistence."

Cioran - Précis de Décomposition


"Hayat bizim ortamımız değil diye kendimizi hayattan muaf mı tutturalım? Var olmama belgesi veren kimse yoktur."

Cioran- Çürümenin Kitabı

10 Şubat 2011 Perşembe

Altılı Ganyan

Alacakaranlık

Tüm şarkıların yazılmış olduğu,
Tüm sözlerin söylenmiş olduğu,
Ancak hiçbir tarifin yapılamadığı...

Gün

Kubbeler altınla kaplandığında,
Puslu havasında büyük şehrin,
İnsanlar çıkarlar.
Yürüdükleri yeri bilerek,
Ama umursamaksızın.

Öğlen

Sigara molalarında,
Ağır kaçmış yemeği bastırırken,
Ya kalabalıktan kaçar,
Ya da ona karışır...

İkindi

Kaldırımlarda uçanlar,
Otoyollarda koşanlar,
Hengame, telaş,
İnsanların sonsuz bitkinliğinde

Akşam

Kutulardan birini seç,
Kutun yoksa kendi oyuncağını yarat,
Yahut git ve kendini kaybet.
İşte sana istediğin ışıklı akşam manzarası...

Gece

Huzursuz ruhların sabahı,
Dinlenememiş akılların işleyişinde,
Yapılamamışlar ve yapılamayacaklar,
Devaları çaylar, ve de kahveler...

6 Şubat 2011 Pazar

Unutulmayacaklar - 2

Büyük Osmanlı devri adamlarından...Günümüzde hatırlanması gereken nadir kimselerden...En muazzam biyografi, derleme ve toplumsal tarih ve hafıza erbablarımızdan..

“Hezar gıbta o derr-i kadîm efendisine 
ne kendi kimseye benzer, ne kimse kendisine"

Yahya Kemal onun hakkında...

5 Şubat 2011 Cumartesi

Yarınlarda

Yarın gitmek istiyorum buradan
Korkuyorum,
Üşürüm diye.

Yarın gitmek istiyorum buradan
Çekiniyorum,
Verdiğim sözlere.Ve beklenene.

Yarın gitmek istiyorum buradan
Apansız, habersiz, sedasız,
Olay olma hırsından ari;
Üşeniyorum,
Tembelliğime...

Yarın gitmek istiyorum buradan,
Öylesine, öylesi istiyorum
İşte...
Sıkılıyorum, ihtimal-i sıkıntıma...

Yarın gelmek isterim geri,
Hallice,
Eski bildiğime. Duyulardaki eskilere.

Ama,
Yarın bambaşka olmayacak,
Biliyorum.
Ve kabulümle memnunum...

Yine de siktirip gitmek istiyorum,
Yorgun, ama durulmadan..

19 Ocak 2011 Çarşamba

Košice


16. Yüzyıl kaynaklarında Istanbul, Viyana ve Paris ile beraber o dönem Almanca adı Kaschau olan ve Macar Krallığı ile de ilintisi bulunan bu Slovakya şehri, Avrupa'nın en ihtişamlı kentlerinden birisi olarak geçmektedir..

18 Ocak 2011 Salı

Karl Popper


1902'de Avusturya'da dünyaya teşrif edip 1994'te müteveffa olmuş, felsefe ve sosyoloji alanları bakımından bilinen ve önemli bir isim olan Sir Karl raimund popper'ın en temel teoremleri bilim felsefesi üzerinedir. `verification` - yani doğrulama temel ölçü iken kendisi `principle of falsification` doğrultusunda `refutation` - çürütme/tersi ile sınama vasıtasıyla kuramların yanlışlığının ortaya çıkarılarak yürürlükteki kuramların oluşturulmasının bilimsel metotta esas olması gerektiğini savunmuştur. Eleştirilemeyecek, karşı çıkılamayacak kesin bir bilimsel kural yoktur(Gerçi popper bazı yerlerde(örn: evrim mevzuu gibi) oynak bir hava içindedir). ilk adı William Whewell tarafından konan "varsayımcı tümdengelim"in(hypothetico-deductive model) savunucusudur. Bu teorileri destekçi bulduğu kadar eleştiri de almıştır; zira insan olmasa da var olan bir doğa vardır ve insanın buradan çıkarsadığı bir bilgiyi doğrulamak olmalıdır esas amaç, aksiyle sınamaktan ziyade; mantığıyla eleştirilmiştir.

Kendisinin diğer fikirleri de esasında bilim felsefesindeki temel doğrultusunda şekillenmiştir. Kendisi bu arada eski bir marksisttir ancak daha sonra temel noktalar üzerinden Marksizm eleştirisine girmiştir. Siyaset felsefesi bakımından yine ideal bir toplum ve sistem olmadığını, ütopyanın hükümsüz olduğunu belirtmiştir. Determinizm'e hep karşı çıkmıştır ve onu `tarihselcilik`  ve `otoriterlik` ile bağıntılamıştır. `Realist` bir açıdan yaklaşır. Sistemin değerlerini yenilenebilirlik, dinamizm ve organiklik olarak kurmuştur ve de sistemin ancak düzenleyenlerin zekaları ölçüsünde olabileceğini ve `Zaman testi`ne(`Test of Time`) karşı dayanıksız olduğunu savunmuştur. O bakımdan eleştiri ve esnek problem çözümünü şart bulmuştur. "Açık toplum" ideası da bu yöndedir; ancak illa ki `Soros`ik oluşumların bugünkü mantığıyla bağdaştırmamak gerekir kanımca.

Yine insan mutluluğu üzerine de aynı bakışla yaklaşmış, mutluluk için de kesinlik olmadığını, ancak mükemmeli yaratmak yerine dert ve problemleri giderip kötüyü ortadan kaldırmanın en iyi yol olduğu düşüncesindedir.

Yani nihayetinde Popper'ın iki kelimelik özetini vereyim ben size, tüm fikirleri ve üzerine çalıştığı sosyal bilim dalları için geçerli:

`falsification` ve `refutation` - `çürütme`/`tersi ile sınama`

17 Ocak 2011 Pazartesi

Quetta

Cururu Kurbağası


Bir cururu kurbağası
Irmak kıyısında
Kurbağa şarkıya başladı mı
Küçük kız,
Üşüdüğünü söyler...
Üşüdüğünü söyler...
Üşüdüğünü söyler...
Üşüdüğünü söyler...

Çocukluk çağında okunabilecek, her zamana hitap edebilecek Jose Vasconcelos'un efsanevi Zeze romanlarının belki de en çarpıcısı olan Güneşi Uyandıralım'ın sonundaki mısra dizisi..

O Meu Pé de Laranja Lima --- Şeker Portakalı
Vamos Aquecer o Sol --- Güneşi Uyandıralım
Doidao --- Delifişek

Biz onları çok sevdik..Unutamadık.Unutmadıkça, hatırladıkça da yazacağız.

14 Ocak 2011 Cuma

Sonuçsuz Bir Telefon Konuşması'ndan

Hastayım bu adama. Hasan Hüseyin Korkmazgil...Böyle adamlar varsa da sıklıkla, biz diğer fanilerin bu tür ötelerde bir yerlerdeki adamlara rast gelmemiz çok nadirdir..
Böyle bir iyi niyet, böylesi bir muzdariplik, bunca içtenlik, bitmez bilgelik...

Daha önce de paylaşmıştım. Daha da okuyacak, yazacak, paylaşacağım..Öncekiler aşağıda


Yaşlı Yanılgı
Hasan Hüseyin Korkmazgil




Bu sefer Sonuçsuz Bir Telefon Konuşması şiirinden bir pasaj..


Yoruldum be çocuklar!
Bunaldım bağırmaktan
Kocaldım be çocuklar!(*)
Unuttum neresiydi,
Bilmiyorum nerdedir,
Nasıldır bilmiyorum.
Bir yerler vardır elbet,
Bildirin bir yerlere çocuklar.
'Geceler bozuk' deyin,
'Gündüzler bozuk' deyin,
Yaşamak be çocuklar
'Yaşamak bozuk' deyin.


(*) Kocalmak = Kocamak


Hasan Hüseyin

ABD Eyaletleri - Dünya Devletleri GSMH kıyası

Economist'in GSMH(Gayri Safi Milli Hasıla) bakımından ABD eyaletleri ve dünya devletlerini eşleştirdiği enteresan bir link var aşağıda. 73 milyon nüfuslu Türkiye'ye toplam GSMH bakımından 12 milyon nüfuslu Illinois tekabül ediyor.. Bu harita zaten bilinen birtakım gerçekleri açıkça görmek için de iyi bir vasıta. Örneğin 4 milyon nüfuslu ufak ABD eyaleti Oregon'un 170 milyona yakın nüfuslu Pakistan ile takriben aynı GSMH'ye sahip olması gibi dramatik durumlar sözkonusu... Figürler "resmi" rakamlara göre yapılmış. Hem GSMH hem nüfus kıyası var ve bunlar ilgili ABD eyaletiyle en yakın rakama sahip olan ülke seçilerek yapılmış. Şurdan buyurun:

http://www.economist.com/blogs/dailychart/2011/01/comparing_us_states_countries

13 Ocak 2011 Perşembe

Talas

Sixtus Skandalı

Bourbon-Parma Prensi Sixtus 

Özellikle 1917 yılında uzayan savaş nedeniyle kaynakları tükenme ve imparatorluğu dağılma noktasına gelen Avusturya-Macaristan'ın yeni kralı Karl I, bu çöküşü önlemek için çoktan savaşı bitirme düşüncesine gark olmuş ve çabalarına girişmiştir. Bu çabalarına bir sonuç verdirmeye çalışan Karl, Belçika ordusunda subay olarak görev yapan Bourbon-Parma sülalesinden uzak akrabası(Devrin Avrupası'nda karmaşık evlilikler pek çok aristokrasiyi ve monarkı uzun asırlardır çoktan birbirine bağlamıştı) Prens Sixtus'u arabulucu olarak kullanarak Almanya'dan habersiz olarak İtilaf devletleriyle barış anlaşmasına varmaya girişiminde bulunmuştur. İki tarafın istediği şartların uyuşmaması(konjonktür nedeniyle uyuşması da mümkün değildir) nedeniyle bu görüşmeler başarıya ulaşmamış, daha sonra ise Fransız başbakanı Georges Clemenceau'nun yönetiminde Fransız diplomasisi akıllı bir hamleyle teklifin ve görüşmelerin tutanaklarını uluslararası düzeyde sızdırınca skandal, Almanya ve Avusturya-Macaristan ilişkilerinin gerilmesine ve ittifak yönetimleri içinde güvensizliğe yol açmış, daha sonra ise bu durum 1918 yılında Almanya'nın Avusturya-Macaristan yönetimine alenen olmasa dahi önemli bir derecede el koymasına ön ayak olmuştur.

12 Ocak 2011 Çarşamba

L'Animal Indirect / Dolaylı Hayvan


"Alors que les bêtes vont directement à leur but, il se perd dans des détours; c'est l'animal indirect par excellence."

Hayvanlar hedeflerine doğrudan giderken, o, dolambaçlarda kaybeder kendini; tam anlamıyla dolaylı hayvan odur."

E.M.Cioran

9 Ocak 2011 Pazar

Unutulmayacaklar - 1


Eğer bana bir gel gel olsa yüceden,
Çırpar kanadımı uçar giderim,
İsteğim yok gündüz ile geceden,
Ben Mahzuni'yim, naçar giderim.

4 Ocak 2011 Salı

Gecenin Menüsü - 7


1- Young Galaxy - Swing Your Heartache

2- Nur Yoldaş - Sultan - ı Yegah

3- Moloko - Cannot Contain This

4- Counting Crows - Colorblind

5- The Raveonettes - Love in a Trashcan

6- Eddy Grant - Gimme' Hope Joanna

7- Lou Bega - I Have a Girlfriend Everywhere

8- Aşık Mahzuni Şerif - Sarhoş (Han Sarhoş Hancı Sarhoş)

9- Manga - Hayat Bu İşte

10- Ezgi'nin Günlüğü - Gemi

Bu hafta biraz eskiciyiz. Bitpazarına nur yağdırıyoruz.

2 Ocak 2011 Pazar

Kürk Mantolu Madonna

Öncelikle bu kitabı çok sevdim,onu belirteyim. Ancak "o vurucu etki"yi bende yapmadı.

Kitapların vurucu etkisi insanların kitabın dokunduğu, daha doğrusu neşter attığı konuları daha evvelden etraflıca düşünüp düşünmediğiyle, bunlarla ilgili karar ve yargılara varıp varmadığına, yahut bir sonuca varmasa bile mevzu hakkında kafasında belli bir öncül ve düşünsel kırıntı bulunup bulunmadığına bağlı olarak değişir.

Ben bu kitabı okuduğumda kitabın dokunduğu mevzulara dair (kendimce) bir takım yaşam evreleri tecrübe etmiş,(yine kendimce) bolca kafa yormuş, belli hükümler vermemiş olsam da belli çıkarımlara ve ön kabullenmelere varmış bir kimse idim. Kitabın pek çok noktasında kendimden de birşeyler bulduğumu söyleyebilirim; küresel nitelikte insani olgular barındırsa da bu coğrafyanın insanına daha yakın bir yerli karakter var. Bulmadığım noktaları da hissedebildim `empatik` biçimde.

Her halükarda, dönüp baktığımda, kitapları alt çizerek okumaya başladığımdan beri çizgi sayısı bakımından en yoğunluklu kitaplardan olduğunu görüyorum.Kitapta var olan ince bir şekilde yerinde dile getirilmiş ve muazzam nitelikte tespitlere dikkat vermeden geçilmemeli kat'iyen. Kitabın edebi değeri muazzamdır. Penceresi örtük insanların içine tutulmaya çalışan, bir çizikle kenarından çatlamış bir düz ayna gibidir. İnsanı iyi tanıyan bir yazardan büyük soruların ve büyük `hülya`ların zor ve fırtınalı kitabıdır Kürk Mantolu Madonna.

Fakat öte yandan da `Raif Efendi` karakterini biraz fazla saf bulduğumu da belirtmeden geçemem, her ne kadar yazar, adamın iç dünyasına ilişkin detayları etraflıca verse de, yahut belki de 30'lu yıllar insanı düşünüşünün bugünküyle paralel olmadığı gerçeğini bilsem de. `Maria Puder` de tam tersi gerçek üstü derecede "bilmiş" ve "aykırı" gelir; yazarın bu detaylı karakter çözümlemeleri güzel olmasına güzeldir de, dikkatli bir okuyucu yer yer karakterlerin evvelkilerle/sonrakilerle çelişen söylemlerini veya hareketlerini fark edebilir. Belki de yazar gerçekçilik adına bunlara dokunmamış olabilir, ya da hiç farketmemiş de olabilir.

Berlin'de bir sene soğuk ve gri havalarda dur durak bilmez uzun yürüyüşlerle yaşamış bir kimse olarak kitaptaki çoğu bölümün berlin'de geçmesi nazarımda ayrı bir hava yaratmıştır. kitaptaki Berlin tasvirleri(daha çok batı kısmında geçer şehrin) kitabın havasına uygundur, ancak şehri tasvirde pek de detaya inilmemiştir.

Kitaptan birkaç alıntıyla kitabın güzel anlatılarını aktarmak isterim.

Çaresizlik, arayış ve kırıklık

"Hiç kimsenin kabahati yok...Hatta benim bile!.."
"Zaten muhitimden uzak duruşumun, vahşiliğimin bir sebebi de kitaplarda tanıştığım ve benimsediğim insanları muhitimde bulamayışım değil miydi?"
"Hayatta hiçbir zaman kafanızdaki kadar harikulade şeyler olmayacağını henüz idrak etmemiştim."
"kendimi bildim bileli, bütün günlerimi, habeim olmadan ve nefsime itiraf etmeden, bir insanı aramakla geçirmiş ve bu yüzden bütün diğer insanlardan kaçmıştım."
"Başka yollardan gittiğimiz halde ikimiz de aynı neticeye varmışız. İKimiz de birer insan arıyoruz, kendi insanımızı..."

Menfaat

"Herkesin Almanya'yı kurtarmak için kendine göre bir fikri vardı. Fakat bütün bu fikirler hakikaten Almanya'ya değil, her birinin şahsi menfaatlerine bağlıydı."
"...Kendisinden para alan insanlara karşı birdenbire değişiyor ve buna galiba "meslek ahlakı" diyor. "Kazanç ahlakı" dese daha doğru olacak."

Değer mefhumunun öznelliği üzerine:

"Siz benim Atlantik'teki işimi belki pek hazin buldunuz, halbuki ben onun böyle olup olmadığının farkında bile değilim..." "...O zaman kendi istediğimi değil, benden istenileni yapmaya mecbur olacağım...Asla...Asla...Vücudumu pazara çıkarmayı tercih ederim...Çünkü onun bence ehemmiyeti yok..."

ve bunların yanında hikaye akışı içinde anlam kazanan bir dolu cümle.

Gitti Sabahattin Ali de Raif gibi gitti. Bu böyle olmamalıydı.

27 Aralık 2010 Pazartesi

Ural-Altay Dilleri


Ural-Altay dil grubu, Ural ile Altay dilleri arasında doğrudan organik bağ bulunmadığı gerekçesiyle, yani bir Proto Ural-Altay dili bulunmadığı veya saptanamadığı için 1960'lardan beri artık kabul görmemekte olan dil ailesi hipotezidir.


Ancak Ural ve Altay dilleri çok net birtakım benzerlikler göstermektedir. Her ikisindeki ortak dil bilgisi özellikleri çok belirgindir ve temel noktalardadır.


Her iki grupta da:
1- Sondan ekleme/türetme (Agglutinasyon)
2- Ünlü uyumu
3- Özne-nesne-fiil (SOV) dizilimi
4- Cinsiyetsizlik(feminen-maskülen ayrımının yokluğu)


görülür.


Velhasıl sıkıntı kelime dağarcığı noktasında başlar. Ural ve Altay dilleri arasında aynı kökten olduklarını belirtecek bir kökensel dağarcık benzerliği sözkonusu değildir. (Hint-Avrupa dilleriyle karşılaştırınız: Farsça - birader, Almanca- bruder ; İngilizce - star, Farsça - sitare)


Gramer benzerliğine rağmen kelime kökleri aynı veya benzer değildir, kişi zamirleri gibi küçük istisnalar haricinde büyük oranda farklılık gösterirler. Belli başlı birtakım benzer kelimeler vardır. Ancak bunlar "loanwords"(kiralık kelimeler) olarak tanımlanmaktadır. Zira Altaik ve Uralik insanların birbirine yakın bölgelerde, benzer yaşam tarzıyla yaşadığı bilinmekle beraber, bunların birtakım bir arada yaşam yahut ticaret ilişkileri içine girdiğine dair kuvvetli bulgular vardır.


Bu kadar gramer benzerliği bir yandan, akla şöyle bir olasılığı getiriyor:


Ural-Altay insanları tarihin bir noktasında belli bir ortak dili konuşurken bir noktada dağılarak ayrılmış ve bu gruplardan biri, başka insan gruplarıyla karşılaşmak suretiyle benzer gramer üzerine farklı ve yeni bir kelime dağarcığı inşa etmiş olabilirler.


Japon ve Kore dillerinin Altaik statüsü halen bir ölçüde tartışmalıdır. Ancak bu iki dil hakkında pek detay bilmediğim için buna girmekten kaçınıyorum.

Türkiye'de Enflasyon


"Hakikaten anlamadığım bir durum var: Kimi insanların iki otomobili olur, birini karısı, diğerini kendisi veya oğlu kullanacaktır. Beş tane yardımcısı da olabilir, pekala. Peki ama, bir adam beş yatı niye alır, beş yat ne işe yarar?!Haydi birisiyle oğlu geziyor diyelim, diğerinde kendisi geziyor; diğerleri ne oluyor, orada burada çürüyor! 

Garip bir tüketim bu. Kendi işleyerek kazanılmamış olan bu paranın yatırıldığı yerler biraz kontrol edilseydi, bu kadar büyük krizlere girilmezdi. Hiçbir şey üretmiyorlar; tüketmiyorlar bile; çürütüyorlar... 

Bence enflasyonun Türkiye'deki en kötü etkisi, usulsüzlükleri ve kanunsuzlukları, suç sayılabilecek ve herkesi etkileyecek her türlü meseleyi olağan hale getirmesi. Türkiye'deki bütün düzeni bozdu enflasyon. "Namus kalmadı" diyebilirsiniz tırnak içinde, nasıl söylersiniz bunu bilmiyorum, ama böyle. 


Bence Türkiye'de parayla oynamanın hiçbir pis tarafı kalmadığı zaman, "Ekmek parası ablacığım" dendiği zaman, köşedeki limon satandan en yukarıdaki bankacıya kadar herkes bu işe daldı ve pislendi, kirlendi hepsi. Onun için, şunu yapmış-bunu yapmamış, o olmuş-bu olmamış, o temiz insandır-bu kirli insandır diye bir şey yok. İçine girince onlar da kirleniyorlar tabii. Bankacılar veya büyük tüccarlar, sanayiciler veya alelade vatandaş...Hepsi düzenbaz oldu, bu hakikaten çok kötü bir şey. 

Bu durum aslında tüketim toplumu dediğimiz toplumun ortaya çıkması; yani herkesin yerini belli etmek için belirli bir frapan tüketime dönmesi, kanaatkarlığın değil de, parasına göre yaşama alışkanlığının olması. Bu, paranın oynaklığıyla ilgili."

Prof. Dr. Mübeccel Kıray

26 Ekim 2010 Salı

Tabağımda bulut, kadehimde gökyüzü


"Apostol bu ne biçim meyhane?
Tabağımda bir bulut, kadehimde gökyüzü."

Oktay Rifat


Fotoğraf: tehanu_f tarafından, adres: http://www.trekearth.com/gallery/Middle_East/Turkey/Marmara/Canakkale/Bozcaada/photo719719.htm

16 Ekim 2010 Cumartesi

Romance

"He's incredible!!He's Andy Capp!!"

10 Ekim 2010 Pazar

Yaşlı Yanılgı

bir ülke ki hiç gitmedin
bir deniz ki hiç yüzmedin
bir orman ki yaslanmadın yeşil serinliğine
        ya sen neyi özlersin ey kuzucuğum
anlat güzel günleri anlat bütün gücünle
ama özlemee
        çünkü sen hiç görmedin ki guzel gunleri


Hasan Hüseyin

23 Eylül 2010 Perşembe

Uyur İdik Uyardılar!

Uyur idik uyardılar, 
Diriye saydılar bizi,
Koyun olduk ses anladık,
Sürüye saydılar bizi..


Sürülüp kasabaya gittik,
Kanarada mekan tuttuk;
Didar defterine yettik,
Ölüye saydılar bizi..

Halimizi hal eyledik,
Yolumuzu yol eyledik,
Her çiçekten bal eyledik,
Arıya saydılar bizi

Aşk defterine yazıldık,
Pir divanına dizildik,
Bal olduk, şerbet ezildik,
Doluya saydılar bizi..

Pir sultan'ım haydar şunda,
Çok keramet var insanda,
O cihanda, bu cihanda,
Ali'ye saydılar bizi..



Pir Sultan Abdal