Güneşin Zaptı Yakın

Transandantal Dervişler Ocağı'na hoşgeldiniz!
Ekmeğinizi, suyunuzu alın.!
Ve dönmeye başlayın...

Ocağın Temel Kelamı

"Hayat, koordinatları belli olmayan bir alan üzerinde kopartılan patırtıdır; evren ise sara hastalığına tutulmuş geometri..." Cioran

5 Nisan 2008 Cumartesi

Bir Çöküşün Hikayesi - 1

General Maurice Gamelin


Senelerden 1940...

Hitler'in Nazi Almanyası Polonya'yı işgal etmiş ve Sovyetler'le paylaşmış durumda. Avrupa, tarihinin "Büyük Savaş"'tan sonra görülmüş en karanlık dönemini yaşıyor.

"La Drole Guerre", yani "tuhaf savaş", 6 aydır süregidiyor. Almanya ve Fransa savaş halinde, ancak hiçbir şekilde birbirlerine müdahalede bulunmuyorlar. Kaldı ki, Almanlar'ın en ufak bir müdahale için, bir efsane haline gelmiş hat halinde giden devasa savunma duvarı/kompleksi Majino(Maginot) Hattı'nı aşması lazım. 1. Dünya Savaşı şartları kafasıyla, Fransa'nın yenilmek bilmeyen ve bir bakıma haklı Almanya korkusuyla yapılan bu hat, Alman-Fransız sınırı boyunca uzanıyordu.

Bir "Büyük Savaş", yani 1. Dünya Harbi senaryosu tasarlanmıştı Müttefiklerin kafalarında. Esasında, geçtiğimiz yıllarda, Müttefik kuvvetlerin, özellikle Fransa'nın ordu düzeneğinin kurulumunda trajik hatalar yapılmıştı.

Esasen tank teknolojisini ilk kullanan ve geliştiren Müttefikler olmasına rağmen, özellikle Fransız genelkurmayı, Birinci Dünya Savaşı metotlarını aşamayarak, tank sayı ve teknolojilerine uzun yıllar önem vermediler. 1930'larda Sovyetler savaş yıllarının en iyi tankı kabul edilen T-34'ü ürettiği üretirken, Von Seeckt kumandasında, kısıtlanmış ve sınırlanmış haline rağmen gizlice çekirdekten müthiş bir subay nesli yetiştiren Alman (Weimar) Cumhuriyeti Ordusu 1920'lerin sonlarına gelindiğinde tankların öneminin farkına varmıştı. Almanlar 1917 Cambrai ve 1918 Meuse-Argonne taarruzlarında kendilerini şaşırtan bu yeni silahın farkındalardı. İngiliz generali Sir Basil Liddell Hart, en önemli tank teorisyeniyken, onun teorileri Müttefikler'den çok Alman ve Sovyetler'ce benimsenmişti. Fransızlar'ın tank kuvveti ise fazlasıyla zayıftı. General Charles De Gaulle ve arkadaşı General Charles Delestraint dışında zırhlı kuvvetlerin kullanımı konusuna eğilen dahi olmamıştı. Büyük savaş, 4 yıllık Batı Cephesi deneyimi, sanki diğer Fransız generallerinin gözlerini kör etmişti...

Savaş başladıktan sonra İngilizler adet yerini bulsun diye BEF(British Expeditionary Force)'i Fransa'ya Lord John Gort kumandasında yolladılar. Ancak burada bir noktaya değinmek muhakkak önemlidir. Gort'un BEF'i, Birinci Dünya Harbi'nde gönderilen BEF'ten sayı ve dönemlerine teknolojik anlamda orantılı bir biçimde bakarsak teçhizat olarak çok daha aşağı bir konumdaydı. Kaldı ki, savaş teknolojileri 25 yıl öncesine göre, silahlardaki gelişimler bir yana, özellikle uçak ve tankın kullanımıyla, ve yeni savaş doktrinlerinin, taktiklerin oluşumuyla fazlasıyla gelişmişti, ve olası bir Fransa işgal saldırısı durumunda, Belçika'nın, veya Hollanda'nın fazlaca direnmesini beklemek abesle iştigaldi. Kaldı ki Fransa, 1. Dünya Savaşı'nda toparlanması zor bir şekilde kan kaybetti. Milyonlarca ölünün üzerine, yaralılar ve sakatlar da eklendi. Savaş sonrası yıllarda doğum oranı tabana vurdu.

Ve 9 Mayıs 1940 günü çattı. Alman kuvvetleri, "La Drole Guerre"'i bitirecek ilk adımı atarak Lüksemburg'a girdi.

Rommel, Guderian, Manstein ve komutanları, ve de astları, tarihi sarsmaya hazrlardı.

Bu şartlar altında, Fransız Genelkurmay Başkanı Gamelin de poker masasına oturdu...Kumarını oynamaya başladı.

Devasa Majino Hattı'nın Fransa'yı ayakta tutacağına dair inanç yoğundu.

Yarın asla ölmez...Devamı yarın.

Hiç yorum yok: